Film eleştirilerinin bulunduğu bir blog'tur. Her filmin yanında 5 üzerinden yıldız vardır.
25 Şubat 2013 Pazartesi
The Perks of Being a Wallflower
The Perks of Being a Wallflower (Stephen Chbosky) 3,5
İçe kapanık, tırnak içinde sorunlu ve toplumun biraz dışında bir karakterin, lise hayatına odaklanarak anlatıldığı bu filmde, izleyici içine işleyen birçok duyguyu deneyimle fırsatı yakalıyor. Yalnızlık, doğru kişiyi bulma, ailevi problemler, cinsel tercihler, ilk aşk gibi ciddi konularda naif ve usul usul salınan filmin, bu temaları, duygusal bir şekilde bir birine bağlaması en büyük başarısı. Fakat bunları tüm klasikliğiyle anlatması, farklı kulvarlara girmekten kaçınması ve ayağını yere sağlam basma endişesi yüzünden irtifa kaybettiği de bir gerçek.
12 Şubat 2013 Salı
The Dictator
The Dictator/ Diktatör (Larry Charles) 3
"Dictator", Cohen'in ilk sinema filmi Ali G'den daha iyi, ama sonraki filmleri Borat ve Bruno'dan daha kötü. Üstelik Borat ve Bruno'ya nazaran eldeki senaryo skeçvarilikten daha uzak, klasik hikaye kurgusuna daha yakın olmasına rağmen... Yaratıcılığın yer yer çocuksuluk derecesinde düştüğü bölümler insanı üzüyor gerçekten (elinde 31 çektiği peçeteyle sebepsiz yere kadının suratına ellemeye çalışmak gibi). Aladin'in inanılmaz büyük göğüslerden dayak yediği sahneler ise tam da Cohen'i Cohen yapan müthiş mizahın zirveye vardığı andı. Finaldeki diktatörlük ağıtının müthiş ironik olduğu kesin, ama Borat ve Bruno gibi bizzat politik olmayan filmlerin bu filmden daha politik olduğunu düşünürsek, Dictator'ün neden olmamış bir film olduğunu daha rahat anlayabiliriz.
"Dictator", Cohen'in ilk sinema filmi Ali G'den daha iyi, ama sonraki filmleri Borat ve Bruno'dan daha kötü. Üstelik Borat ve Bruno'ya nazaran eldeki senaryo skeçvarilikten daha uzak, klasik hikaye kurgusuna daha yakın olmasına rağmen... Yaratıcılığın yer yer çocuksuluk derecesinde düştüğü bölümler insanı üzüyor gerçekten (elinde 31 çektiği peçeteyle sebepsiz yere kadının suratına ellemeye çalışmak gibi). Aladin'in inanılmaz büyük göğüslerden dayak yediği sahneler ise tam da Cohen'i Cohen yapan müthiş mizahın zirveye vardığı andı. Finaldeki diktatörlük ağıtının müthiş ironik olduğu kesin, ama Borat ve Bruno gibi bizzat politik olmayan filmlerin bu filmden daha politik olduğunu düşünürsek, Dictator'ün neden olmamış bir film olduğunu daha rahat anlayabiliriz.
10 Şubat 2013 Pazar
Beasts of the Southern Wild
Beasts of the Southern Wild/ Düşler Diyarı (Benh Zeitlin) 2,5
Son derece sıkıcı bir film bu. Medeniyetten elini eteğini çekmiş ve su altında kalacağı bildirilen evlerini terk etmek istemeyen bir topluluğun, topluma, medeniyete direnişinin filmi. Hikaye hemen hiçbir şey barındırmadığı için odağı küçük bir kız çocuğuna kaydırmak zekice. Böylece kızın ölmüş annesine duyduğu özlem, ölümcül hastalığı olan babasıyla arasındaki ilişki, hayatta tek başına kalacak olması gibi izleyiciyi duygusal olarak etkileyen bir atmosfer yaratmak mümkün olmuş oluyor. Buzulların erimesiyle çözülüp gelen kötücül yaratıklar metaforuysa, masal-gerçeklik ikiliğinin son derece basit ve yüzeysel bir yansıması... Önümüzde klasik şablonu olduğu gibi uygulayan, paket bir film var ve tüm duygusal numaralarına rağmen kötü bir film olmaktan kurtulamıyor.
Son derece sıkıcı bir film bu. Medeniyetten elini eteğini çekmiş ve su altında kalacağı bildirilen evlerini terk etmek istemeyen bir topluluğun, topluma, medeniyete direnişinin filmi. Hikaye hemen hiçbir şey barındırmadığı için odağı küçük bir kız çocuğuna kaydırmak zekice. Böylece kızın ölmüş annesine duyduğu özlem, ölümcül hastalığı olan babasıyla arasındaki ilişki, hayatta tek başına kalacak olması gibi izleyiciyi duygusal olarak etkileyen bir atmosfer yaratmak mümkün olmuş oluyor. Buzulların erimesiyle çözülüp gelen kötücül yaratıklar metaforuysa, masal-gerçeklik ikiliğinin son derece basit ve yüzeysel bir yansıması... Önümüzde klasik şablonu olduğu gibi uygulayan, paket bir film var ve tüm duygusal numaralarına rağmen kötü bir film olmaktan kurtulamıyor.
Flight
Flight/ Uçuş (Robert Zemeckis) 2,5
Size soru: zil zurna sarhoş bir pilot, arıza yapan uçağı inanılmaz bir marifetle indirmeyi başardığında ve neredeyse tüm yolcuların hayatını kurtardığında; bu başarısının nedeninin bizzat alkol olduğu da düşünülürse, pilotu suçlu mu bulursunuz yoksa onu kahraman mı ilan edersiniz? Filmde herkesin bir 'mucize' olarak gördüğü bu kurtuluşun asıl nedeni bizzat alkol olduğu için, "ahlaki bir ikileme düşeceğiz ve bunu irdeleyeceğiz" diye düşündüm ama maalesef film hiç oralı bile olmadan direk alkol bağımlısı adama, onun kendisinin suçlu olduğunu kabul etmesine ve en kısa yoldan imana gelmesine odaklanınca, eh, diyecek bir şey de kalmadı geriye.
Size soru: zil zurna sarhoş bir pilot, arıza yapan uçağı inanılmaz bir marifetle indirmeyi başardığında ve neredeyse tüm yolcuların hayatını kurtardığında; bu başarısının nedeninin bizzat alkol olduğu da düşünülürse, pilotu suçlu mu bulursunuz yoksa onu kahraman mı ilan edersiniz? Filmde herkesin bir 'mucize' olarak gördüğü bu kurtuluşun asıl nedeni bizzat alkol olduğu için, "ahlaki bir ikileme düşeceğiz ve bunu irdeleyeceğiz" diye düşündüm ama maalesef film hiç oralı bile olmadan direk alkol bağımlısı adama, onun kendisinin suçlu olduğunu kabul etmesine ve en kısa yoldan imana gelmesine odaklanınca, eh, diyecek bir şey de kalmadı geriye.
Silver Linings Playbook
Silver Linings Playbook/ Umut Işığım (David O. Russel) 3
Tipik bir yol hikâyesi mantığıyla işliyor film. Güya Pat, karısına tekrar kavuşmak için elinden geleni yapacak, ona âşık olan Tiffany ise onun bu zaafını değerlendirip onu tavlamaya uğraşacak. Bütün bu işler olurken (dans filan) biz de bu çiftin birbirlerine yakınlaşmasını izleyeceğiz. En sonunda Pat diyecek ki, “tüm bunları eski karımı kazanmak için yaptım ama meğer ben sana âşıkmışım”. İçini de biraz kafayı totemlerle yemiş aile fertleri, ilişkisi pek de iyi olmayan arkadaşlarla dolduracaksın. Sonra da sana Hollywood klişelerinden uzak, çok orijinal bir film çektiğin söylenecek. Hollywood’un anti-klişeleri bile bizzat klişenin kendisi olduğu için, direk klişe filmler çekmek daha mantıklı galiba.
Tipik bir yol hikâyesi mantığıyla işliyor film. Güya Pat, karısına tekrar kavuşmak için elinden geleni yapacak, ona âşık olan Tiffany ise onun bu zaafını değerlendirip onu tavlamaya uğraşacak. Bütün bu işler olurken (dans filan) biz de bu çiftin birbirlerine yakınlaşmasını izleyeceğiz. En sonunda Pat diyecek ki, “tüm bunları eski karımı kazanmak için yaptım ama meğer ben sana âşıkmışım”. İçini de biraz kafayı totemlerle yemiş aile fertleri, ilişkisi pek de iyi olmayan arkadaşlarla dolduracaksın. Sonra da sana Hollywood klişelerinden uzak, çok orijinal bir film çektiğin söylenecek. Hollywood’un anti-klişeleri bile bizzat klişenin kendisi olduğu için, direk klişe filmler çekmek daha mantıklı galiba.
Looper
Looper/ Tetikçiler (Rian Johnson) 3,5
Kimileri Rainmaker karakterinin filme zarar verdiğini ve filmin temel derdini izleyiciye yabancılaştırdığını iddia etti. Oysa Looper'ın, 12 Maymun veya Terminator'lerden ayrışmasının en büyük nedeni tam da filmin orta yerinde birden patlak veren ve fantastiğe kaçan bu sahnelerin varlığı... Gelecekten gelen kendisiyle sanki o kendisi değilmiş gibi onu öteleyerek ve ona hak vermeyerek konuşan Joe karakteri ile kendi geçmişine alaycı ve küçümseyerek bakan, ona akıl verirken aslında kendi hayatını kurtarmaya çalışan Yaşlı Joe karakterinin karşılıklı konuştuğu sahne bile Looper'ın ne kadar güzel bir film olduğunun kanıtı.
Kimileri Rainmaker karakterinin filme zarar verdiğini ve filmin temel derdini izleyiciye yabancılaştırdığını iddia etti. Oysa Looper'ın, 12 Maymun veya Terminator'lerden ayrışmasının en büyük nedeni tam da filmin orta yerinde birden patlak veren ve fantastiğe kaçan bu sahnelerin varlığı... Gelecekten gelen kendisiyle sanki o kendisi değilmiş gibi onu öteleyerek ve ona hak vermeyerek konuşan Joe karakteri ile kendi geçmişine alaycı ve küçümseyerek bakan, ona akıl verirken aslında kendi hayatını kurtarmaya çalışan Yaşlı Joe karakterinin karşılıklı konuştuğu sahne bile Looper'ın ne kadar güzel bir film olduğunun kanıtı.
Django Unchained
Django Unchained/ Zincirsiz (Quantin Tarantino) 3
Tarantino filmlerini bu kadar değerli yapan şey benim için muazzam yazılmış senaryoları. Bu senaryolarda ahım şahım şeyler olmaz, sonuçlar baştan bellidir ve klasik Hollywood gramerinin izinden, onu biraz esneterek hareket edilir. Oysa 'Django Unchained', içinde en az yaratıcılık barındıran, hikayesi en sıradan ve cazibesi en düşük Tarantino filmi. Tarantino'nun tansiyonu arttırmayı sevdiği climax bölümleri izleyicisini esir alır, oysa burada adeta izleyiciyi sıkıyor. Caprio'nun oyunculuğunun tavan yaptığı ve izleyicinin kanının donduğu yemek sahnesinden sonra filmin delicesine düşüşü ile komik ve yavan mutlu son çabası, ustanın performansında büyük bir gerilemenin varlığına işaret. Tarantino en kötü filmini çekti, ona şüphe yok; ama hala kötü film çekebilmiş değil.
Tarantino filmlerini bu kadar değerli yapan şey benim için muazzam yazılmış senaryoları. Bu senaryolarda ahım şahım şeyler olmaz, sonuçlar baştan bellidir ve klasik Hollywood gramerinin izinden, onu biraz esneterek hareket edilir. Oysa 'Django Unchained', içinde en az yaratıcılık barındıran, hikayesi en sıradan ve cazibesi en düşük Tarantino filmi. Tarantino'nun tansiyonu arttırmayı sevdiği climax bölümleri izleyicisini esir alır, oysa burada adeta izleyiciyi sıkıyor. Caprio'nun oyunculuğunun tavan yaptığı ve izleyicinin kanının donduğu yemek sahnesinden sonra filmin delicesine düşüşü ile komik ve yavan mutlu son çabası, ustanın performansında büyük bir gerilemenin varlığına işaret. Tarantino en kötü filmini çekti, ona şüphe yok; ama hala kötü film çekebilmiş değil.
Amour
Amour / Aşk (Michael Haneke) 3
Haneke'nin 80 yaşlarındaki bir çiftin yaşlılıkla/ hastalıklarla baş etme çabasını, özellikle 'aşk' kavramı çerçevesinde anlatacağını duysaydınız ne derdiniz? Ben en kısa yoldan "yaşlanıyor" derdim. Evet, maalesef Hollywood yüzünden yaşlılığın gerçek yüzüyle karşılaşmıyoruz pek, ama zaten başlı başına bir fikir olarak bile Haneke'nin çekebileceği ve çekmese bile bir konferansta iki dakikada derdini anlatabileceği bir konuyu bu kadar hararetli anlatmayı istemesi bende olumlu hisler uyandırmadı. Çünkü bu sefer elimizde sağlam, hatta bir alt metin bile yok. Güvercin ve 'evlat' temaları bunun için hedeflenmiş ama ana metnin altında kendilerinin çok kaçamak fikircikler olduklarını çaktırarak eziliyorlar. Sonuç şu: Haneke'ye bu yaşında böylesine rahat hayran olmak bu kadar basit olmamalı.
Haneke'nin 80 yaşlarındaki bir çiftin yaşlılıkla/ hastalıklarla baş etme çabasını, özellikle 'aşk' kavramı çerçevesinde anlatacağını duysaydınız ne derdiniz? Ben en kısa yoldan "yaşlanıyor" derdim. Evet, maalesef Hollywood yüzünden yaşlılığın gerçek yüzüyle karşılaşmıyoruz pek, ama zaten başlı başına bir fikir olarak bile Haneke'nin çekebileceği ve çekmese bile bir konferansta iki dakikada derdini anlatabileceği bir konuyu bu kadar hararetli anlatmayı istemesi bende olumlu hisler uyandırmadı. Çünkü bu sefer elimizde sağlam, hatta bir alt metin bile yok. Güvercin ve 'evlat' temaları bunun için hedeflenmiş ama ana metnin altında kendilerinin çok kaçamak fikircikler olduklarını çaktırarak eziliyorlar. Sonuç şu: Haneke'ye bu yaşında böylesine rahat hayran olmak bu kadar basit olmamalı.