Take Shelter/ Sığınak (Jeff Nichols) 3,5
Ana karakter korkunç bir kıyamet kabusu görüp duruyor. Bu kabusları görmeye devam eden karakterin “deliriyor muyum acaba?” diye kendini sorgulamaya başlaması, bunun üzerine kitaplar okuyup, psikoloğa başvurması bile bence büyük öneme sahip. Çünkü bu hamleler, özellikle karakterin annesinde mental hastalığın bulunduğu da düşünüldüğünde izleyiciyi şizofrenlik/ paranoyaklık gibi hastalıkları düşündürtmeye zorluyor. Bir noktada, bu kadar yatırımdan sonra “kıyamet gerçekleşecek herhalde” diye düşünüyorsunuz, ama bunun farkında olan Nichols, hiç olmazsa sahte finalle attığı ‘fake’ ile durumu çok iyi kıvırıyor. Erkeğin/ baba olmanın yükü ve aileyi bir arada tutma çabasının da ayrı bir okumaya tabii tutulacağı film Shyalaman filmlerini anımsatıyor.
Film eleştirilerinin bulunduğu bir blog'tur. Her filmin yanında 5 üzerinden yıldız vardır.
20 Ağustos 2013 Salı
Micmacs a tire-larigot
Micmacs a tire-larigot (Jean P. Jeunet) 2,5
Yapısı “Micmacs” gibi olan filmlerle sorunum var. Çünkü bu filmler dertlerinin ne olduğunu, hikayelerinin gideceği yönü ve finali önceden seyircisine sunuyorlar. Başlangıçla son arasındaki koca bölümse bir nevi eğlenceden oluşmak ve seyircisine iyi vakit geçirtmek durumunda. Oysa “Micmacs”te benim hissettiğim uzun soluklu bir sıkıntı hali… Jeunet’ye, yönetmenler arasında apayrı bir kontenjan açmışlığım ve büyük bir hayranlığım var. En kötü filmlerinin bile muhteşem bir atmosferi olduğu su götürmez bir gerçek. Ama kendisinin çocuksu/ masalsı gerçekliği değil de, gerçekliği masalsı/ çocuksu şekilde anlattığı filmlerini daha çok seviyorum. Bu yüzden de “Kayıp Nişanlı”, “Kayıp Çocuklar Şehri”nden çok daha iyi bir filmdir benim için.
Yapısı “Micmacs” gibi olan filmlerle sorunum var. Çünkü bu filmler dertlerinin ne olduğunu, hikayelerinin gideceği yönü ve finali önceden seyircisine sunuyorlar. Başlangıçla son arasındaki koca bölümse bir nevi eğlenceden oluşmak ve seyircisine iyi vakit geçirtmek durumunda. Oysa “Micmacs”te benim hissettiğim uzun soluklu bir sıkıntı hali… Jeunet’ye, yönetmenler arasında apayrı bir kontenjan açmışlığım ve büyük bir hayranlığım var. En kötü filmlerinin bile muhteşem bir atmosferi olduğu su götürmez bir gerçek. Ama kendisinin çocuksu/ masalsı gerçekliği değil de, gerçekliği masalsı/ çocuksu şekilde anlattığı filmlerini daha çok seviyorum. Bu yüzden de “Kayıp Nişanlı”, “Kayıp Çocuklar Şehri”nden çok daha iyi bir filmdir benim için.
Killing Them Softly
Killing Them Softly (Andrew Dominik) 3
Filmin en iyi yaptığı şey, Scorsese’de bile öyle çok görmediğimiz şekilde, suç filmi janrının içinde veya dışında değil, sınırında büyük bir soğukkanlılıkla gezinmesi… Bu yüzden de, Brad Pitt gibi bir ikonun oynamasına rağmen film olabildiğince düzgün, bir yere sapmadan, olması gerektiği gibi, hiçbir şaşırtıcı an barındırmadan, ‘fake’ atmadan, tıkır tıkır ilerliyor. Dominik baya çaktırmadan sanat sinemasının sularında geziniyor aslında. Ama bu kurulan muhteşem dünyanın fonuna neden bu kadar keskin ve açıkça çocukça bir politik mesaj koyulma derdine düşülmüş, anlamak mümkün değil. Hele Brad Pitt’in Obama’nın konuşması üzerine attığı o üç cümlelik kısa nutuk filmi tepe taklak edip bildiğin kendi ayağına kurşun sıkıyor.
Filmin en iyi yaptığı şey, Scorsese’de bile öyle çok görmediğimiz şekilde, suç filmi janrının içinde veya dışında değil, sınırında büyük bir soğukkanlılıkla gezinmesi… Bu yüzden de, Brad Pitt gibi bir ikonun oynamasına rağmen film olabildiğince düzgün, bir yere sapmadan, olması gerektiği gibi, hiçbir şaşırtıcı an barındırmadan, ‘fake’ atmadan, tıkır tıkır ilerliyor. Dominik baya çaktırmadan sanat sinemasının sularında geziniyor aslında. Ama bu kurulan muhteşem dünyanın fonuna neden bu kadar keskin ve açıkça çocukça bir politik mesaj koyulma derdine düşülmüş, anlamak mümkün değil. Hele Brad Pitt’in Obama’nın konuşması üzerine attığı o üç cümlelik kısa nutuk filmi tepe taklak edip bildiğin kendi ayağına kurşun sıkıyor.
Scott Pilgrim vs. the World
Scott Pilgrim vs. the World (Edgar Wright) 3
Kesinlikle izlediğim en tuhaf filmlerden biri… Filmin tamamına, dövüş oyunlarının konsepti hakim (adından da anlaşıldığı gibi), ama tema özellikle gençlikte büyük bir sorun olan sevgilinin eski sevgilileriyle olan ilişkileri ve bunun sevenin bünyesindeki etkileri üzerine. Eski sevgili daha yakışıklı/ zengin/ entelektüel bir çocukla mı çıkmış, hatta lezbiyen olmaya karar verdiği bir dönem kızlarla mı yatmış; tüm bu geçmişin hayaletleriyle cebelleşmek, onlarla savaşmak mefhumlarını, film mecazdan “gerçeğe”, son derece absürd bir gerçeğe çevirerek hayli ilginç bir işin altına giriyor. Filmin dezavantajı yarattığı atmosferin ve mizah anlayışının çok başarılı olmasının yanında gereksiz uzunluğu ve aynı minvaldeki tekrarları… Bu mizah anlayışına ihtiyacımızın olduğunun da altını çizmekte fayda var.
Kesinlikle izlediğim en tuhaf filmlerden biri… Filmin tamamına, dövüş oyunlarının konsepti hakim (adından da anlaşıldığı gibi), ama tema özellikle gençlikte büyük bir sorun olan sevgilinin eski sevgilileriyle olan ilişkileri ve bunun sevenin bünyesindeki etkileri üzerine. Eski sevgili daha yakışıklı/ zengin/ entelektüel bir çocukla mı çıkmış, hatta lezbiyen olmaya karar verdiği bir dönem kızlarla mı yatmış; tüm bu geçmişin hayaletleriyle cebelleşmek, onlarla savaşmak mefhumlarını, film mecazdan “gerçeğe”, son derece absürd bir gerçeğe çevirerek hayli ilginç bir işin altına giriyor. Filmin dezavantajı yarattığı atmosferin ve mizah anlayışının çok başarılı olmasının yanında gereksiz uzunluğu ve aynı minvaldeki tekrarları… Bu mizah anlayışına ihtiyacımızın olduğunun da altını çizmekte fayda var.
Red State
Red State/ Şeytan İni (Kevin Smith) 3,5
Kevin Smith’in bu hiciv dolu filmi Amerika’yı bırakın eleştirmeyi onu hiç yumuşatmadan ölümüne yargılıyor. Öyle bir yargılama ki bu, neredeyse filmdeki radikal dindarların öfkesine eşit… İnternetten buldukları kadınla üçlü seks yapmak isteyen gençler; onları tuzağa düşüren, akıllarını ciddi ciddi yitirmiş korkunç yobaz dindar bir tarikat; olayın üstesinden gelemeyen ve masum insanların ölmesine kendi refahı için göz yuman yozlaşmış emniyet teşkilatı ve eşcinselliğin bastırılmışlığıyla ruhsal dünyasını her geçen gün kaybeden bir toplumun histerisi… Smith’in ustalığı, tüm bunları sinema gramerine mahkum etmeden, kafasına estiği doğallıkta, acımasızca (ve biraz da hınzırca) seyircisinin önüne boca etmesinde. İzleyici, kafasındaki iyiler/kötüler dualitesinin filmde işlemediğini anladığı anda pes ediyor ve filmi belgesel havasında izliyor.
Kevin Smith’in bu hiciv dolu filmi Amerika’yı bırakın eleştirmeyi onu hiç yumuşatmadan ölümüne yargılıyor. Öyle bir yargılama ki bu, neredeyse filmdeki radikal dindarların öfkesine eşit… İnternetten buldukları kadınla üçlü seks yapmak isteyen gençler; onları tuzağa düşüren, akıllarını ciddi ciddi yitirmiş korkunç yobaz dindar bir tarikat; olayın üstesinden gelemeyen ve masum insanların ölmesine kendi refahı için göz yuman yozlaşmış emniyet teşkilatı ve eşcinselliğin bastırılmışlığıyla ruhsal dünyasını her geçen gün kaybeden bir toplumun histerisi… Smith’in ustalığı, tüm bunları sinema gramerine mahkum etmeden, kafasına estiği doğallıkta, acımasızca (ve biraz da hınzırca) seyircisinin önüne boca etmesinde. İzleyici, kafasındaki iyiler/kötüler dualitesinin filmde işlemediğini anladığı anda pes ediyor ve filmi belgesel havasında izliyor.
Prometheus
Prometheus (Ridley Scott) 2
İzleyiciyi sürükleyecek mis gibi konu bulmuşsun, gelmiş geçmiş en iyi bilimkurgu filmlerini çekmişsin, arkana sinemanın günümüzde iyice ilerlemiş görsel gücünü de almışsın… İyi ama bu kötü, sığ, klişe karakterler; bu hiçbir halta yaramayan senaryo da neyin nesi? Misal Charlize Theron’un canlandırdığı karakter filmde olsa ne olur, olmasa ne olur? Koskoca mürettebatta hala ilkokul çocukları gibi mızmızlık çıkarıp, trip atıp, yolunu kaybedip ölen karakterler yaratmak açıkçası büyük bir maharet gerektiriyor artık. Filmin görselliğini ise havai fişek gösterisi izler gibi izliyoruz, filmden ayrı bir teknolojik vaka olarak. Prometheus’un en büyük hatası, en beylik ve temel sinemasal görevlerini yerine bile getirmeden büyük oynamayı istemesinde yatıyor. Geriye “dağ fare doğurdu” diyebileceğimiz bir hüsran kalıyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)