Film eleştirilerinin bulunduğu bir blog'tur. Her filmin yanında 5 üzerinden yıldız vardır.
17 Ağustos 2012 Cuma
inception
Inception (Christopher Nolan)=4,5
“Bu film Matrix’in kopyası” diyenlere daha radikal bir cevap verelim: “hayır, bu film Memento’nun kopyası.” Bu bile, Nolan’ın kendi beyninden, bilinçaltından hırsızlık yaptığının kanıtı aslında. Çok derinlere inmediğiniz sürece filmin derdi hafızamızla ilgili. 50 yıllık yaşamınız bir hafıza kaybından sonra yok olsa, sizden geriye sizi siz yapan ne kalır? Hepimiz filmi izlerken “biz de rüyada mıyız acaba?” diye sorduğumuzda şöyle bir fikirle karşılaşıyoruz: rüyadaysak uyanmamız gerekir, ama uyanmayla uyuma arasındaki bağ her zaman kopuk olmaya mahkûmdur. Haliyle her uyanmada “bunun rüya olduğunu nasıl bilirim?” diye sormamız gerekiyor ve bu sonsuza kadar erteleniyor. Mal’in tüm gerçekliği reddedip, bu görüngüler dünyasının rüya olduğunu iddia etmesi ve ölünce gerçeğe uyanacağına inancı bir açıdan çok da mantıksız değil. Çünkü biz de öldüğümüzde bir “şeye” uyanacağız ama bunu ancak ölünce görebileceğiz. Kısaca Nolan, Schopenhauer’ın o meşhur aforizmasının izinden gidiyor: “her sabahki uyanış küçük birer doğum, her gece uyumaksa küçük birer ölümdür.” Memento’daki Leonard gibi Cobb da geçmişindeki gerçeklerden kaçıyor ve bu gerçekliği evcilleştirmek için elinden geleni yapıyor. Nasıl Leonard kendi karısının ölümünden sorumluysa, Cobb da aynı sorumluluğa sahip. Mal’in “burada benimle kal” arzusu filmin izleyicisine sorduğu temel soru: rüyada olduğunu bilmediğin sürece rüyada kalmanın nesi kötü? Leonard, örneğin, bile bile, rüyasının sonlanmaması için dünyayı kendi hafızasına indirgiyordu. Cobb’un ne yaptığını ise Nolan bu sefer muallakta bırakıyor. Rüyada mı kaldı, gerçekliğe mi döndü? Üstelik birinin bilinçaltına fikir ekme görüşü günümüzde çok aşina olduğumuz bir durum. Paradoks da bu ya: örneğin kapitalizmin oyunu diye sevgilinize doğum gününde hediye almamanız açık bir “fikir ekimi” aslında, ama şahıs, “bu fikir benim, kimse bilinçaltıma bir şey koymadı, ben biliyorum” diyecektir. Buradan ‘ideoloji’ sorgulamasına geçip akıl almaz noktalara gitmek mümkün. Tamam, bir noktadan sonra filmin kendi jargonunu oluşturması ister istemez anlaşılmasını güçleştiriyor, ama temel fikri kaptıktan sonra bunun pek önemi de kalmıyor doğrusu. Ben, tüm samimiyetiyle, dertleri tasaları aynı olan, Memento’daki o adamın aynısını gördüm bu filmde. Bu noktada kendisini, sinemaya bu olağanüstü filmi bağışladığı için tebrik etmek gerekiyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder