New York, I Love You
İster istemez “I Love You, Paris” ile karşılaştırmak zorundayız bu filmi ve Paris’teki tüm afra tafraya rağmen New York çok daha iyi bir iş çıkarıyor. Bunda New York’un daha tecrübeli olmasının payı vardır muhtemelen (Paris’ten üç yıl sonra çekildi). Örneğin New York’ta yazar ve yönetmenler sanki daha hazırlıklı ve birbirine daha kenetliler, Paris’te ise bir olmamışlık ve bir başınalık mevcut. New York’ta hikayeler klasik gramere daha uygun olmasına rağmen yine de esneyebildiği için son derece taze duruyorlar. Örneğin Brett Ratner’ın filmi tekerlekli sandalyedeki kız formülüyle öteki’ni anlatıyormuş gibi yaptığında bile dikkat çekiciyken, algıyı bambaşka tarafa çekerek bunu ikiye katlıyor ve üstelik bunu düzgün bir şekilde New York’a bağlamayı başarıyor. Fatih Akın, şaşılası şekilde en kötü filmini çekmiş diyebiliriz. Natalie Portman yazıp yönettiği filminde hiç fena değil. Fakat en iyi iki film Shanji Iwai'yle Allen Hughes’a ait. Hughes’unki ama gerçekten muazzam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder