27 Ocak 2014 Pazartesi

Child’s Pose

Child’s Pose (Calin Netzer) 4

Hemen her yerde Child’s Pose’un belgesel gibi olduğu söyleniyor. Oysa mesele belgesel gibi olması değil, belgesel gibi olurken karakterlerine son derece mesafeli yaklaşmayı başarması. Çocuğunun işlediği suçu örtbas etmek için elinden geleni yapan anne karakterini izlerken, Netzer izleyicisinden anneye isteyerek olumsuz yaklaşılmasını istemiyor örneğin. Bu çocuğunu çok seven rüşvet veren kadın motifi, başlı başına dinamik bir unsur. Başlarda burun kıvırdığımız trafik kazasına neden olan evlat, sonlara doğru hislerini belli edince filmin karakterler konusunda ne kadar sağlam bir temel kurduğunu görüyorsunuz. Herkeste biraz suç var, herkes bir hatanın içinde, herkes biraz pişman… “Doğru nerede”, “ne yapılırsa bunlar düzelir?” gibi sorular boşlukta asılı kalıyor ve izleyici gayet etkili finalle kendi fikirleriyle baş başa kalıyor.

Her

Her (Spike Jonze) 3

“Her” için hemen ‘bir fikir filmi’ dememiz mümkün. Jonze'un kendi kendine sorduğu “bir gün bir adam kendi bilgisayarına (işletim sistemine) aşık olursa ne olur?” sorusundan böyle bir film çıkmış. Fikir harika, bu fikri taşıyacak atmosfer gerçekten enfes. Gerisi ise Jonze'un filmi 'film' yapmak için kendi kendine didişmesinden oluşuyor. Örneğin işletim sisteminin bir kadın kiralayıp onun bedeniyle sevişme fikri Jonze’un “ne yapsam da filmi uzatsam?” dediği anlarda aklına gelmiş gibi. Ayrıca bir karakterin işletim sistemine aşık olması meselesine, üstelik bu kadar uzun bir filmde, bu kadar az sorgulamayla yaklaşılması büyük sorun. Sanki Jonze, daha ilk dakikadan, Scarlett Johansson’un ‘seksiliğini’ paravan yapıp “bunda garipsenecek ne var?” diyerek en önemli noktayı geçiştiriyor. Ve kim ne derse desin sonu başından belli, yer yer de sıkıcı bir film "Her". Spike Jonze ise gayet iyi. 

About Time

About Time (Richard Curtis) 2,5

Curtis aklına gelen herhangi bir fikri on saniye içinde mahvedebilecek biri. Örneğin kendisine “bir kıyamet yaşansın ve sadece bir kadınla adam hayatta kalsın” deyin, hemen size “sonra evlenip 5 çocuk yapsınlar ve mutlu yaşasınlar” diye cevap verecektir. About Time, evlenmek, çocuk yapmak ve aile kurmak gibi Curtis’in aklını kaçırdığı yerler dışında hemen hiçbir şey söyleyemiyor ve elindeki gayet iyi romantik komedi unsurlarını birer birer tüketerek ilerliyor. Ailenin ‘kötü’ ve haylaz kızının ‘adam’ olmasını sağlayacak anahtar çok basit: düzgün bir adam bulmak, evlenmek ve çocuk yapmak. Ayrıca karakterin aynı günü babasından aldığı nasihatle tekrar tekrar yaşadığı bölüm, hayatın ne olduğundan haberi olmayan birinin ilkokul seviyesindeki zekâsına sahip... Buradan çıkan sonuç ise şu: Richard Curtis'in bu kafayla iyi film yapma şansı yok, çünkü iyi film tek boyutlu klişelerle yapılacak bir şey değil. Filmin başrolü Gleeson döktürüyor, o ayrı.

5 Ocak 2014 Pazar

Cosmopolis

Cosmopolis (David Cronenberg) 4

Cronenberg, kariyerini düşüşe geçiren son üç filmden sonra nihayet özüne dönen bir film çekmiş oldu. Cosmopolis, gelmiş geçmiş en iyi filmlerden olan Crash gibi bir bilimkurgu romanından uyarlama ve tıpkı onun gibi son derece tuhaf bir atmosfere sahip. İki filmin de izleyicisini hiç bilmediği ve ilgilenmeyeni de iyiden iyiye sıkan, hatta boğmaya başlayan bir yapısı var. Cosmopolis’in ama en güzel tarafı, Pattinson’un oynadığı karakterinin özdeşleşmeye imkân tanımaması ve avant-garde ile B-sınıfı arasında gidip gelmesi. En büyük başarısı ise, devasa bir ‘mesaj verme’ olasılığı içinde yüzmesine rağmen, olabildiğince mesaj vermemeyi, bizzat mesajın kendisi olarak başarması… Dua edelim de birisi üstadın aklını çelip saçma salak polisiye filmler çekmesini sağlamasın.