17 Temmuz 2012 Salı

ingmar bergman

The Passion of Anna=3 
Shame=3,5
Wild Strawberries=3
Kurdun Saati=5
Persona=5


Dertlerinden ayrı, Godard ile Bergman arasında sinemaya yaklaşımları açısından benzerlikler var. Yönetmenler, kafalarındakileri imgeleri en iyi şekilde perdeye yansıtmak isteyen sanatçılardır. Bunun için de sinemanın gereklerini en iyi şekilde yerine getirmek için uğraşırlar. Oysa Godard veya Bergman gibileri, bire bir duygu aktarmakla ilgilenmezler. Onların akıllarında bir yerlerde sürekli sinemanın "kendisi" vardır. Ahmet Uluçay'ın, hayatında ilk kez sinema filmi gördüğünde ilgisini çeken şey perdeye vuran görüntüler değil, o perdeye görüntünün nerden geldiği olmuş. Sinemanın doğasına olan bu merak Godard'da artık koyu bir nesnelliğe bürünmüşken, Bergman'da koyu bir öznelliğe bürünüyor. Sanki Godard önündeki cesedi incelerken iç organlara bakıp zevkten aklını kaçıran bir cerrah gibi; ama Bergman aynı organlara bakıp o organların ötesine bakan bir ruh doktoru... Godard sanki Freud, Bergman'sa Jung gibi. Haliyle Godard hep sinema yoluyla "sinemayı" aradı, Bergman'sa sinema yoluyla insan ruhunu ararken buldu kendini. Bergman'ın filmlerinin tamanında hem beden (sinema sanatı) hem de ruh (ilgilendiği tüm konular) görmek mümkündür. İşte Bergman'ı bu yüzden çok seviyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder